Zafer Haftası
Zafer Bayramı kutlu olsun. Günümüzden yaklaşık yüz yıl önce atalarımızın vermiş olduğu mücadelenin askeri başarısının herkes tarafından kabul edilmesini kutluyoruz bu bayram haftasında. Eğer bu mücadele olmasaydı İzmir olmayacaktı, Bodrum olmayacaktı, Diyarbakır olmayacaktı, Trabzon olmayacaktı, İstanbul varmış gibi olacaktı. Ankara’nın etrafında bir kaç şehirden ibaret bir ülke olacaktık.
Düşününce ne kadar güzel bir coğrafyada yaşadığımızı hissetmek pek mümkün. Ancak acı bir gerçek de var ki pek çoğumuz ülke olarak yaşadığımız günlerden pek de memnun değiliz.
Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık iş birliği ile gerçekleştirilen ‘Gençlik Araştırması’nın sonuçlarında gençlerin %64’ü Size kalıcı olarak başka bir ülke vatandaşlığı verilse Türkiye’yi terk edip o ülkeye yerleşmeyi düşünür müsünüz? soruna evet cevabını veriyor. Bu gençlerin %59’u daha iyi bir gelecek için Türkiye’yi terk etmek isteyeceklerini söylüyor. Daha da bir şey söylemeye gerek yok diye düşünüyorum.
Evet, pek iyi bir durumda değiliz. Umutsuzluk ne kadar Linkedin profillerinde kendisini göstermemeye çalışsa da hem ekonomide hem sosyal yaşamda kendisini hissettiriyor. Peki ya bundan aşağı yukarı yüzyıl kadar önce yine bu topraklarda yaşıyor olsaydık nasıl olurdu? 30 saniyenizi ayırın ve gözünüzde canlandırmaya çalışın. Beyoğlu’nu, Alsancak’ı, Kabataş’ı….
Nasıldı biliyor musunuz?
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, ağır şartları olan bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Dünya Savaşı’nın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda. Ulusu ve ülkeyi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatlarının derdine düşerek, ülkeden kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca padişahın buyruğna bağlı ve onunla beraber kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silahları, cephanesi alınmış ve alınmakta…
İtilaf devletleri ateşkes hükümlerine uymaya gerek görmüyorlar. Birer bahaneyle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili, Fransızlar; Urfa, Maraş ve Ayıntap(Antep), İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri; Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta, yabancı subay ve görevlilerle özel ajanlar çalışmakta. 15 Mayıs 1919’da İtilaf devletlerinin onayıyla Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk
(Nutuk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 29. Baskı, Sayfa 1)
Maceranın başlangıcı içinde bulunduğumuz şartlar idi. Sonrasını pek çoğumuz biliyordur. Yine de kısaca bir hatırlatmakta fayda var.
- 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkma
- 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi
- 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi
- 28 Ocak 1920 Misak-ı Milli’nin kabulu
- 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılması
- 11 Mayıs 1920 İstanbul Hükümeti’nin Mustafa Kemal’e ölüm cezası vermesi
- 10 Ağustos 1920 Serv Antlaşması’nın imzalanması
- 6 Ocak 1921 1. İnönü Savaşı’nın başlaması
- 11 Ocak 1921 1. İnönü Savaşı’nın kazanılması
- 23 Şubat 1921 Londra Konferansı
- 23 Mart 1921 2. İnönü Savaşı’nın başlaması
- 1 Nisan 1921 2. İnönü Savaşı’nın kazanılması
- 5 Ağustos 1921 TBMM’nin Mustafa Kemal’i Başkomutan yapması
- 23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Savaşı’nın başlaması
- 13 Eylül 1921 Sakarya Meydan Savaşı’nın bitmesi
- 19 Eylül 1921 Mustafa Kemal’e Mareşal rütbesi ve Gazi sanı verilmesi
- 26 Ağustos 1922 Mustafa Kemal komutasında Büyük Taarruz’un başlaması
- 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılması
30 Ağustos’ta kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Yunan işgaline son buldu. Kurtuluş Savaşı kesin bir askeri sonuca ulaştı.
Sonrasında ise İzmir’in kurtuluşu, Bursa’nın kurtuluşu, Mudanya Ateşkes Antlaşması, Lozan Antlaşması, saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı, halifeliğin kaldırılması diye devam eder.
Peki nasıl olur da bir adam çıkıp bir ülkeyi organize edip, başarıya inandırıp, çok zor şartlarda savaştan galip gelinmesini sağlar? Ve sonrasında devrimlerle şu an bile ayakta kalabilmemizi sağlayan temellerin atılmasına nasıl liderlik eder?
Hayatı ve oyunu birbirine ne kadar benzettiğimizi artık anlatmaya gerek görmüyorum. Bu benzerlik konusuyla ilgili bu videoyu izleyebilirsiniz.
Bu başarıyı yine oyun tanımı üzerinden yapmaya çalışalım. Oyunların belirli hedefi vardır. Klasik örneğimiz Super Mario’da hedef Prenses’i kurtarmaktır. Mario’nun oyunda bütün yaptıkları prensesi kurtarmaya yöneliktir.
Mustafa Kemal’in de bir hedefi vardı: Tam bağımsız Türkiye. Manda kabul etmeyen, işgal altında olmayan, maddi ve sosyal açıdan hür bir Türkiye hedefi. Bu hedefe ulaşmak için bedel ödemeye de hazırdı.
Bu hedefin ne denli kuvvetli olduğu Falih Rıfkı Atay’ın aşağıdaki sözleri ile daha net anlayabiliriz.
23 Nisan 1920… Ankara’da büyük millet meclisi açılmıştır. Memleketin her tarafından birçok milletvekilleri gelmiştir. Bu yeni meclise gelenlerin bir kısmı Ankara’da hiçbir şeyin olmadığını görünce, ümitsizliğe düşmüşlerdi. Bahsedilen ne Yeşilordu, ne hazine, ne yatacak otel, hiçbir şey yoktu. Sadece, Mustafa Kemal…
…Bazılarına bu dava çürük gelmiş olacak ki, memleketlerine dönmeye karar verdiler. Bunlar geri dönerlerse mecliste huzursuzluk olacağını anlayan Mustafa Kemal, kürsüye çıktı. O gün pek heyecanlıydı. Atatürk’ün hayatında belki de böyle canlı bir tablo doğmamıştı. Milletvekillerine hitaben şöyle demiştir:
“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!…”
Her oyunda mutlaka çatışma bulunur. Oyunu oynanabilir ve eğlenceli kılan da bu çatışmaların üstesinden gelme çabasıdır. Çatışmalar oyun için tasarlanan kurgulardır. Biz de hayatımızda pek çok çatışma ile mücadele edip hedefimize yürümeye devam ederiz. Ancak hayatımızda karşılaştığımız mücadeleler kurgu değildir. Çatışmaları yaşadığımız toplumun, içinde doğduğumuz coğrafyanın, sahip olduğumuz ailenin, yaşadığımız ülkenin ekonomik, siyasi, sosyolojik yapısı oluşturur. Yaşadıklarımız doğal çatışmalardır.
Mustafa Kemal Atatürk hem şahsi hem askeri hem siyasi pek çok çatışmayla boğuşarak Cumhuriyetimizin kuruluşuna önderlik etti. Bu çatışmalar beş yaşındayken babası Ali Rıza Efendi’yi kaybetmekle başlar. Kendisini askerlikte ispat etmesi, tutukluluk, sürgün, katıldığı savaşlar, elde ettiği başarılar, askeri diplomatlığı, Kurtuluş Mücadelesi’ne adım atmak, insanları örgütlemek, kendini inandırmak, cephede savaşmak, kararlar vermek diye devam eder.
Tabii ki bireysel olarak ne kadar kendimizi geliştirirsek, çatışmaların üstesinden gelmek o kadar kolay olur. Mesela bir çevrimiçi oyunda farklı ülkelerden insanlarla bir takım oluşturduğunuzu düşünün. Takımın konuştuğu ortak dil İngilizce. O halde ne kadar iyi İngilizceye sahipseniz iletişim kurmanız o kadar daha iyi olur. İyi iletişim de başarının en önemli kriterlerindendir.
Ya da bir maça çıkacağınızı düşünün. Fiziksel olarak ne kadar güçlüyseniz başarılı olmanız o kadar olasıdır.
Hayatta da hedeflerimize doğru ilerlerken devamlı olarak kendimizi geliştirip önümüzdeki çatışmaları daha hızlı ve sorunsuz şekilde aşma çabasındayız. Kendimizi geliştirmek için de okullara gidiyoruz, kurslara katılıyoruz, eğitimler alıyoruz, kitaplar okuyoruz.
Küçük Mustafa’nın Kemal ismini Selanik Askeri Rüşdiyesi’ndeki öğretmeni Mustafa Efendi’den nasıl aldığı bilinmekte. Ayrıca Atam’ın yaşamı boyunca 3.997 adet kitap okuduğu tespit edilmiştir. Yani bir insanın kendisini geliştirmesi için muazzam bir rakam.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı ve başarıları ile ilgili filmler yapıldı. Bir oyun yapılsa gayet de sürükleyici olacağı aşikar. Ancak bizim asıl böyle bir hayattan çıkarmamız gereken ders ne durumda olursak olalım umutsuzluğa kapılmaya hiç gerek olmadığıdır. Sonuç olarak en azından şu an elimize silah alıp cepheye gitmemizi gerektiren bir durum yok. Doğru politik kararlar ile kısa zamanda refaha ulaşabilmemiz imkansız değil. Tek yapmamız gereken kendimizi geliştirmek, daha iyi versiyonumuz için kendimizi zorlamak, ülkenin daha iyi hale gelmesi için yapmamız gereken vatandaşlık görevlerimizi yerine getirmektir.
Mustafa Kemal Atatürk’e ve Kurtuluş Savaşı’nda hayatını kaybeden, sakatlanan, gece gündüz mücadele için uğraşan insanları unutmaz ve onları her zaman anarsak, onların neler yaşadığını anlayabilirsek, içimizde oluşan umut ve enerji bizi daha iyi günlere taşıyacaktır.
Ülkemizin zafer bayramı tekrar kutlu olsun.
Alper Berber
Oyunlaştırma Tasarımcısı ve Eğitmeni @BrandNewGame Turkey
Oyunlaştırma: Oynayarak Başarmak